Hayalperest



Kanımda dolaşıyor olmasının da etkisiyle olacak, düşünürüm üzerine hep içkinin ve içebilmenin.. ve asıl ilgimi çeken nasıl içileceği ya da hangi mezelerle içileceği olmadı hiç.. Zaten hep söylenen bir klişe var: içkinin en güzel mezesi sohbettir, diye... Hayır kardeşim, öyle değil işin aslı! Olsa olsa içkinin kendisi meze olabilir sağlam bir masaya...




İşte bunun üzerine kafa patlatırken, karşısına geçip sohbet şansım olsa içkiyi en güzel meze eden kim olurdu diye düşündüm ve şu kısa ama etkili listeyi çıkardım;






Şarap içerken hakkını en güzel verecek adam itirazsız Ömer Hayyam olacaktır, o yüzden...





Şarabı Ömer Hayyamla...




Bira dediğin şey salaş bir ortamda mümkünse şişesinden içilmeli.. Aslında, rakıya çok yakışacak biri ama listenin devamında anlaşılacağı üzere kontenjan biraya razı kıldı Yusuf Hayaloğlu'nu...




Birayı Yusuf Hayaloğlu'yla...




Son ve en kıymetli içkimiz rakı... Aslında padişah sofrası da kurulsa yanında gider, çilingir sofrası da... Ama, içene ayak uydurmaktır maarifet, o yüzden Atatürk'le içerken leblebi zaten dünyanın en lezzetli mezesi olacaktır... Ötesi yok...




Rakıyı Atatürk'le içmek isterim... isterdim...





ihtimal



şimdi zamandan bağımsız yaşıyor olsaydık, para henüz icat edilmemiş olsaydı, ve güneş hep arkamızdan bize ışık tutsaydı, "2 motosiklet alıp Van'a gidelim, göl kenarında kahvaltı yapıp gelelim" deseydim. . . gelir miydin?






Fotoğraf


Şimdiye kadar birçok kareyi dondurdum hayatın içinden… Mutlu insanları, gülümseyen yüzleri, avuçlarındaki sıcaklığı paylaşan aşıkları, ağlayan bir çocuğu, sabah sporu yapan yaşlı amcayı… Bu saydıklarımın hepsi odamdaki yerini aldı. Kimi 5 yıl önce, kimiyse 1 saat önce… Kıdem sırasına göre dizilmiş, görücüye çıkacakları günü bekliyorlar… Her kare bir anının yansıması ve her anı ayrı hayatların temsilcisi sanki…

Gözümde canlandırdığımda bile heyecanlanıyorum. Tüm bu hayatlara bir film tadında tanık olmak isterdim, ama o kadar çoklar ki; tam birini yakaladım diye sevinirken onlarcası yanımdan geçip gidiyor ve geride bana sadece birer fotoğraf karesi kalıyor. Evet, sinemaya bizzat gidip ya da videosunu satın alıp birçok hayatın yaklaşık 2 saatlik özetini izlemek, onlarla birlikte gülmek, ağlamak, şaşırmak, korkmak ve daha birçok duyguyu yaşamak mümkün… Ancak, bu duyguları üzerine çalışılmış, kafa patlatılmış senaryolar yerine plansız, programsız mutluluklarda, üzüntülerde veya korkularda hissetmeyi yeğlerim… İşte bu yüzden fotoğraf çekiyorum, birçok yaşanmışlığı kaçıracağımı bilerek basmaya devam ediyorum deklanşöre!